Uzakyol Baş Mühendisler Derneği forumuna üye olabilmek için dernek üyeliği gerekmektedir. Dernek üyeliği önbaşvuru için sitemiz üzerinden başvuruda bulunabilirsiniz.

S/S AYDIN - 3

Başlatan İlhanÖzerdim, Mayıs 22, 2024, 02:19 ÖS

« önceki - sonraki »

İlhanÖzerdim

Sanki yeraltı şehriydi. Fikret'in amacı da buradaki oyun yerlerinde illüzyonist olarak çalışmaktı. Hatta benim Amerika'dan ayrılışıma yakın ufak ufak çalışmaya başlamıştı, galiba.

Fikret bu sihirbazlık yeteneğini günlük yaşantısına, çevresine ve dostlarına da yansıtır, bir sürü olumsuzlukları düze çıkarır, güldürü ortamı yaratır, böylece çevresindekilerin sempatisini, beğenisini ve sevgisini kazanırdı. Evlenirken kilisede ortaya çıkan olumsuz karışıklıkları bu yeteneği ile düzeltmiş ve bütün kilisedekileri nasıl kafa kola aldığını bana anlatmıştı. Bunları burada size anlatmak isterdim ama ne yazık ki belleğimden silinmiş.
 
Fikret'in eşinin babası New York Belediyesinde Temizlik İşleri Müdürü. Bütün New York'un temizliğinden sorumlu. Oldukça önemli bir konum. Bu aile Katolik. Bilindiği üzere Katoliklerde din kaynaklı bazı tutkular vardır. Örneğin Katolik olmayanla evlenilmez. Baba kızının bir  Müslüman Türk ile evlenmesine çok karşı çıkmış. Fakat  sırılsıklam aşık olan kız buna da çare bulmuş. Fikret'i  Katolik kilisesine yazdırmış. Evlenmenin son çare olduğu bilincinde olan Fikret sözüm ona Katolik olmakla kalmamış, iyi bir Katolik olduğuna inandırmak için türlü illüzyonizm numaraları ile, Babanın sevgisini, beğenisini kazanmış ve adam Fikret'i oğlu gibi özümsemiş.
 
Bu ailenin gözbebekleri iki güzel kızları var. Bilindiği üzere küçük kızı  Katolik (!!) Türk ile evli, büyük kızı kendilerinden bir Katolik ile evli. Bu damat üniversitede öğretim üyesi gibi bir şey. Fakat hiç mutlu değiller. Ailenin en büyük sorunu büyük kızlarının mutsuzluğu. Galiba Katoliklerde boşanma da olmadığı için aile büyük bir çıkmazda.

Ailenin dubleks güzel bir evi vardı. Bir akşamüstü alt katta salonda hep beraber oturmuş söyleşiyorduk. O sırada büyük kızın kocası geldi. Hiç birimizin yüzüne bakmadan ve bir merhaba bile demeden kaba bir davranışla yanımızdan geçip üst kata çıktı. Damadın bu yabanıl davranışı ailenin kronik üzüntüsünü tetikledi. Bir yanda dünya tatlısı Türk damat, öbür yanda insanlık dışı bir damat. Anne ve babanın yüzlerinde beliren üzüntü gözden kaçmıyordu. Kısa beraberliğimizde beni de çok beğenip sevdikleri için "ah, büyük kızımızın eşi de bu Türk olsaydı" özentisini belirten yüz anlatımlarını hep sergilediler.

Kısa da olsa bir süre sık sık beraber olduk; iki kız kardeş, Fikret ve ben. Eğlenceli günlerimiz oldu. Babası mutsuz kızını sevindirmek için 1957 model şevrole impala araba (o günlerin gözde arabası) almış kızına. Kız arabayı çok iyi kullanıyordu ama insanı korkutacak derecede hız yapıyordu. "Sevgili kızım güzel araba kullanışını çok beğeniyorum, ama korkuyorum. Ayrıca benim hayat sigortam yok. Ölürsem bir kuruş para  alamam sigortadan !!" deyip, arabayı daha sakıngan (ihtiyatlı) kullanmayı kibarca öğütledim.

1930'ların ikinci yarısında Ankara'da Dil Tarih Coğrafya Fakültesinden mezun olan halamın oğlu Sami Nabi Özerdim Milli Kütüphane Müdür yardımcısı görevindeyken, Kalifornniya'daki Stanford Üniversitesinde kurulmakta olan Uluslar Arası Kütüphanenin Türk kitaplığını  oluşturmak üzere 1950'li yılların ikinci yarısında Üniversite'ye çağrıldı. Sanırım iki yıl bu görevi yürüttü. Biz seyrek de olsa mektuplaşırdık; ben hurdacıda, o Üniversite'de !!

Empire State binasının 72 katında T.C. nin Kültür Ateşeliği'nin Müdürü Sami Ağabeyimin yakın arkadaşı. Ben Hurda Üniversitesinde değil, saygın bir Üniversitede okumak isteğini ileri sürünce Sami Ağabey beni oraya yönlendirdi. Gittim. Bütün koşulları masaya yatırarak görüştük. Ateşelik Öğrenci  Fişi vermesi gerekiyormuş ABD'de okumak için. Bu fişin verilebilmesi koşulları arasında T.C. ile her hangi bir olumsuz ilişki ya da borç olmaması gerek.  Ama benim devlete "Mecburi Hizmet" borcum var. Sınıf arkadaşım Suat Ecer (Boksör Suat, Mk. 53) Michigan Üniversitesi'nde okuyor. Mektuplaştık, o sıralar. Okuma olanağını elde edebilsem doğal olarak Michigan Üniversitesini yeğleyeceğim, orada bir arkadaşımın bulunmasından yararlanmak için. Yıllar sonra tanış olduğum, Hıfsı Veldet Velidedeoğlu'nun oğlu Erdoğan Bey, ABS'in gelecekteki (müstakbel) Müdürü Tahsin Bey, en ilginci de 1971'de evleneceğim gelecekteki eşimin eniştesi Alaattin Ekmekçi de oradaymış. İleriye dönük olayları bildiren bir elektronik aygıt o günlerde var olsaydı, "Alaattin Enişte ben senin baldızının gelecekteki eşiyim, bana yardım et" derdim, valla!!!
 
Bir Üniversitede okumak için bütün yukarıda saydıklarım yetmiyor. Senin ABD'de kalışını yüklenecek biri  (sponsor) gerek. Onu da buldum; Kızılhaç'ta  (Red Cross) çalışan Türkçe ile beraber yedi dili konuşan yardım sever bir bir Hanım. Onunla Türkçe konuştum. 50 dolar karşılığında ABD'de kalışımı yüklenecek bir kadın buldu.

Bütün bunlar tamam. Şimdi sıra geldi "para" bulmaya. Doğal olarak bunun tek yolu gemide çalışmak . Şimdi gemileri kovalamaya başladım.

YDO'ndayken biz okul açıldığında "Tanışma Çay Partisi", tatil başlangıcında da "Veda Çay Partisi" yapardık. Yıl içinde başkaca bahanelerle de "Çay Partileri" yapar bol bol dans eder eğlenirdik.

Piyanist, Müzisyen İlham Gençer'in üvey kardeşi Türkay Türkaydın (Mk. 52) bu çay partilerinin birinde beni zarif ve güzel bir kızla tanıştırdı dans etmem için. Adı Emel olan kızla iyi arkadaş olduk ve her çay partisine beraber gider olduk. Emel Cemal Reşit Rey idaresindeki klasik müzik orkestrasında viyolonsel çalan bir müzisyen. Güzel Emel'in bir hayranı olarak klasik müzik düşkünü oldum, aynı zamanda da benden 5 yaş büyük olan Emel'e sırılsıklam aşık oldum. Aşkın duygu seline kapılmış çaresizliği yaşadım. Neyse bu ayrı bir konu, geçelim.

Emel'in kız kardeşi ya da ablası deli doktoru Mashar Osman'ın oğlu ile evli. Uzun süre Amerika'da yaşamışlar. Prudencial Line (yazılış yanlış olabilir) şirketinde Kaptan olan bir Amerika'lı ile tanış olmuşlar. Prudencial Line Şirketinin gemileri hep victory, süper victorydir ve Türkiye'ye sık sefer yaparlar. Bu Kaptan İstanbul'a gelişlerinde Amerika'dan arkadaşı olan Emel'in eniştesini ve ablasını ziyaret eder; bir rastlantı sonucu ben de bu ziyaretlerin birinde bulundum. Kaptan ile tanıştırıldım. Benim de denizci olduğumu ve victory gemilerinde çalıştığımı öğrenince söyleşimiz denizcilik ortamına taşındı ve birbirimize ilgimiz yoğunlaştı. Yani tanış olduk.

Bir gemide çalışma araştırması nedeni ile Manhattan'ın South Ferry'de Prudencial Line Şirketine gittim. Benim tanıdık Kaptan Gv. Enspektörü olmuş. Hoşbeşten sonra beyaz bir yalan ile isteğimi söyledim: "ben burada üniversitede master yapıyorum. Yaz tatillerinde biraz para kazanmak için sizin gemilerinizde çalışabilir miyim?" diye sordum. "Niye olmasın" dedi ve beraberce Personel Enspektörlüğüne gittik. "Bu arkadaşı bizim gemilerde çalıştırmak istiyoruz. Coast  Guard'tan bir yazı ile onay iste" dedi ve ayrıldı. Coast Guard'a başvuru yazısı yazıldı. Bir cümle dikkatimi çekti: "adı geçeni gemilerimizde Silici olarak çalıştırmak istiyoruz" deniyor. "Ben Vardiye Mühendisiyim" diyerek karşı çıktım. Enspektör "sen çalışma iznini al, gerisi kolay" dedi. Sonra gözlerini gözlerime dikerek "bizim gemilerde silici maaşı 350 dolar. Türk gemilerinde Var. Müh. maaşı ne kadar?" diye sordu. Amerikan gemisinde ki silici maaşı Türk gemisindeki Var. Müh. maaşından ne yazık ki,daha yüksek olduğunu biliyordu ki, bu soruyu bana yöneltti. Yanıt vermeden yazıyı aldım ve dışarı çıktım.

Zaten çok yakın olan Coast Guard binasına gittim. İlgili Bahriyeliye (memur askere) yazıyı verdim. Okudu. Sonra yüzüme baktı. "Ama biz gemilerimizde iyi İngilizce bileni çalıştırırız" dedi ve yinelemem için alengirli bir kaç kelimeyi sıraladı. Kelimeleri yineledim. Pek fena bulmadı. Immigration numarasını istedi. "Yanımda değil, evde unutmuşum" dedim. "git getir" dedi. Böylece bu iş de yattı.

New York'ta yer altı trenleri (subway) yer altında dolaşır. Ama bazen yer üstüne, caddelerin üstüne çıkar. İster yer altında olsun, ister yer üstünde açık havada olsun yer altı tren ve istasyonlarında sigara içmek kesinlikle yasaktır ve cezası da yüksektir.

Coast Guard'tan can sıkıntısıyla  çıkıp, yer altı treninin yer üstündeki istasyonuna yöneldim. Çıkış merdivenlerinin orta bölümünde giriş kapısı var; kovboy barlarının küçücük, kendi kendine kapanır iki kanatlı kapılarından koymuşlar istasyon giriş merdivenlerine. Yani kapının girişi de, çıkışı da görünüyor. Kapıdan geçer geçmez ağzımdaki sigarayı söndürmek niyeti ile kapıdan geçtiğim anda sağ tarafta duran bir Polisin sağ elinin işaret parmağı ile beni yanına çağırdığını gördüm.

"Sigara içmenin yasak olduğunu bilmiyor musun?"
"Evet biliyorum; sigaramı tam tam söndürecektim, siz benden önce davranıp beni çağırdınız."

Konuşmalardan yabancı olduğumun ayırdına varınca,

"Immigration numaranı göster" dedi.
" Yanımda değil, evde unutmuşum. Ama yanımda şöyle bir  resmi belge var. Belki size yardımcı olur " diyerek, Pru. Line Şirketinin Coast Guard'a bşvuru yazısını gösterdim. Yazıyı okuyunca polisin yüzündeki sert anlatımın yerini daha yumuşak bir görünüm aldı ve " girdin mi?" diye sordu.

"Immigration numarasını almaya eve gidiyorum, işlemlerin tamamlanması için." dedim. Başarılar diledi, gitmeme izin verdi, Memur Bey.

Aldığım  mektupların birinde Sami Abim şöyle yazıyordu:

"Burada bir kız tanıdım. Adı Martha Morril (yazılış yanlış olabilir). Bana övünerek  babasının çingene olduğunu söylemişti. Halbuki bizim sülalemizde bir çingene olsa bunu saklamaya çalışırız diyerek kızın rahat  düşünce biçimine şaşırdığını yazmıştı.

Ben hurdacıda çalışırken Martha da New York'taymış. Sami Abi bana kızın adresini gönderdi, "git tanış" dedi.  Adres Manhattan'ın Central Park'ın batısında bir caddeyi gösteriyordu. Bir gün gittim. Dış kapının zilini çaldım. Kapı açıldı. 4-5 katlı bir apartman. Asansör yoktu. Ben merdivenleri tırmanmaya başladım. Dairenin katına henüz ulaşmadan yukarıdan kim olduğum soruldu bir kaç kez. Bir iki kat aşağıdan soruları yanıtlama yerine beni karşılayacak olanı bekletmemek için çıkışımı daha bir hızlandırdım. Benim yanıt vermememden korkuya kapılan ev sahibi kapıyı kapadı ve içeriden kitledi. Verdiğim rahatsızlığın ezikliği ile kapıyı tıkladım. İçeriden kim olduğum  yine soruldu. Açıkladım. Kapı açıldı beni içeri buyur etti iki kız. Özür dilediler, çok kötü insanların varlığından söz ederek. Tanıştık.   Bir kız arkadaşı ile ortak kiralamışlar daireyi. Çaylarımızı içerken ona kendimi tanıttım. Onun ilk sözü " Sami Bey çok değerli, bilgin, seçkin bir kişi. Böylesine saygın bir insanı tanımakla kıvanç duydum." dedi. Ben de Sami abi ile akrabalık durumunu anlattım ve  üniversitede öğretimi sürdürme olanaklarını araştırdığımı söyledim.

İlerdeki günlerde bir kaç kez buluştuk. Bu süre içinde aramızda gelişen ilişkiden esinlenerek evlenme önerisinde bulunmak üzere Martha'yı lüks bir lokantada yemeğe çağırdım. Durumu sezinleyen Martha ilk hoşbeşten sonra, benim de ziyaretlerim sırasında tanıdığım bir erkek arkadaşı ile evlenme kararı aldıklarını, biraz sevincini saklamaya çalışarak  söyledi. Beklenmedik bu sürprizin sıkıcı anlatımı haliyle yüzümde belirdi. Martha benim tatsız  şaşkınlığımı, arkadan  bu ters durumun  özürünü sürükleyen sevecen bir davranış takınarak gidermeye çalıştı.
 
Bilincimde kısa süren bir yargı sonucu kendimi toparladım ve bana çok acı gelen mutluluk dileklerimi Martha'ya ilettim.

İkinci evlenme olanağı Katolik ailenin büyük kızı, Fikret'in baldızı ile olabilirdi. Fakat bu öylesine uzun, çetrefil, dikenli ve hiç bir zaman olumlu bir sonu görünmeyen bir yoldu.

Bitmedi !!
Üçüncü bir fırsat daha çıktı karşıma; anlatayım:
Katolik Kilisesi kilisede bir eğlence gecesi düzenlemiş. Sonradan olma Katolik Fikret ile, aday Katolik İlhan da geceye çağrıldılar. Orada güzel, etli butlu, şirin, sevimli ve iyi dans eden bir kızla tanıştım. Kısa sürede içli dışlı olduk, kırk yıldır tanışıyormuşuz gibi.

Liman  çalışanları grevi bitti. Benim Amerika'da kalış sürem doldu. S/S Yozgat Savannah limanı rıhtımına yanaştı. Katolik Kilisesi eğlence gecesinin sabahı Savannah'a gidiş  otobüs biletim alınmıştı.

Bu koşullar altında yukarıda adı geçen şirin, alımlı kıza evlenme önerisi yapabilecek bir babayiğit var mıdır acaba??

Ben yanıtlayayım: YOKTUR.
 
Çünkü süre darlığı içinde yapılan evlenme önerisinin "ABD'de kalmak"  amacı izlenimini de beraberinde getirir de, ondan.

İlhan Özerdim